Üye Ol / Giriş yap


Gezi

AMASYA… “KUBBET-ÜL-ULEMA”

Hüsamettin Akçay 10.01.2022

Ferhat’a aşkından dağları deldiren, Strabon’a tarihin ilk coğrafya kitabını yazdıran, bağrında şehzadeler gezdiren Amasya’da kültür, tarih, bilim, sanat ve doğa adeta aşkla birbirine sarmalanmış. Harşena Dağı eteklerine kurulan Amasya, Ferhat dağı ile Kırklar dağı arasından Yeşilırmak, yeşil yeşil süzülüp giderken yamaçlarında birbirinden güzel konakları yla cennetten bir köşe. Uzun tarihi boyunca bilim adamları, sanatkârlar, şairler yetiştirmiş, şehzadelerin eğitim gördüğü bir şehir olmuş, bu nedenle “Kubbet-ül-Ulema” yani “âlimlerin toplandığı yer” adını almış.

Salına salına akan Yeşilırmak boyunca geçmişini 19. yüzyıla yaslamış konaklar, şehre tepeden bakan tablo güzelliğindeki kral kaya mezarları, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin muhteşem camileri, medreseleri ve konaklamanızı unutulmaz kılacak butik otelleriyle büyüleyici kent Amasya. İtalya için ortasından Arno Nehri akan Floransa neyse Türkiye için de ortasından Yeşilırmak akan Amasya aynı.Tarihin zamana fısıldadığı nice yaşanmışlığı barındıran Amasya; neredeyse her köşesinde, her sokağında; topraklarında nefes alıp vermiş uygarlıkların izlerini, gelecek nesiller ve ziyaretçileri için, özenle saklayıp koruyor. Amasya tarihinin dönemeçli yolculuğunu kimlerin başlattığı henüz kesin olarak bilinemese de MÖ 6000’li yıllara uzanan arkeolojik bulgular tanıklık ediyor.

Antik Çağın ünlü coğrafya ve tarihçisi Strabon doğduğu bu kentin sadece bir şehir olmadığını, konumu sayesinde korunması kolay bir savunma merkezi olduğunu yazmakta, çok eski kayıtlarda ve buluntularda adı geçen Amesseia’nın Amazon kraliçesi Amasis tarafından kurulduğunu söylemektedir. Nitekim Amasya isminin açık bir şekilde okunduğu, Pers, Pontos ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde ticarette kullanılan gümüş ve bronz sikkeler (paralar) üzerinde görmek mümkündür.

Kurtuluş Savaşı'nın ilk adımı 19 Mayıs 1919 da Mustafa Kemal’in Samsun'a çıkmasıyla atılmış, 12 Haziran 1919’da Amasya'ya gelmesiyle devam etmiştir. Kurtuluş mücadelesinin planları hazırlanarak Erzurum ve Sivas Kongrelerinin toplanmasına karar verilmiş, Amasya Genelgesi ile Milli Mücadele fiiliyata geçirilmiştir.

Buradaki bir dağa adını veren Ferhat'ın da bir yüreği vardır ve alev alev Şirin için yanmaktadır. Efsaneye göre Ferhat, Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu'nun kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, Sultan'a haber salarak Şirin'i istetir. Sultan razı değil ve Ferhat’ı oyalamak için Elma Dağı'nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, sevdanın verdiği aşkla dağları delmeye başlar…  Tek başına koca bir dağ yarılır mı? Yarılır belki, Ferhat gibi âşık olan yarar bu dağı, hatta göğü de yere indirir. Almış balyozu eline Ferhat, çıkmış Şahinkaya'ya. Vurdukça erimiş kocaman kayalar. Nihayet dağın suyu çağıl çağıl akmış Amasya'ya. İş bitmiş, ama Şirin'ine kavuşmuş mu Ferhat?

Sultan Mehmene Şirin'in öldüğü yalan haberini salmış yöreye. Ferhat’ın bağrındaki yangınla atmış havaya elindeki kırk okkalık demir külüngü. Külünk Ferhat’ın başın düşmüş ve orada can vermiş Ferhat’cık. Bu acıklı olay unutulur mu hiç? Amasyalılar bu dağa Ferhat demiş, onun dağ gibi derdiyle dertlenmişler yıllarca… Kanalın bulunduğu dağın eteğine Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Amasya Belediyesi işbirliği ile Ferhat ile Şirin Müzesi ve mezarları yapılarak halkın ziyaretine sunulmuş. Efsaneye göre her sene mezar etrafında farklı çiçekler yetişiyormuş. Mezarların yan taraflarından her sene iki tane kocaman gül çıkıyor ve yükseldikçe mezarın üstüne doğru eğiliyormuş. Ama âşıkların mezarlarının tam ortasında ise, hem bu gülleri, hem de Ferhat ile Şirin’in mezarını birbirinden ayıran, “Kara Çalı” adını verdikleri büyük bir diken türü çıkıyormuş. Bu Kara Çalıyı her sene kesiyorlarmış, hatta köklerini söküyorlarmış ama o yine de tam güller birbirine değmek üzereyken birkaç gün içerisinde yükseliyor ve hem gülleri hem de mezarı ayırıyormuş.

Amasya evleri, genellikle yan yana, sırt sırta ve bitişik nizam yapılmış; haremlik ve selamlık olarak düzenlenmiştir. Evler daha çok bodrum üzeri tek ve iki katlı, avlulu ve bahçelidir. Ocak ve su kuyusu bulunan bahçe, haremlik ve selamlık arasında kalmaktadır. İkinci katları çoğunlukla cumbalıdır. Özellikle Yeşilırmak boyuna, Roma Dönemi sur duvarları üzerine yapılmış olan konaklar, eliböğründelerle (ahşap evlerin çıkmalarına destek için yerleştirilen çapraz payanda) desteklenerek dışarıya taşırılmış, böylece daha geniş iç mekan elde edilmiştir.

Gök Medrese, Cami ve Torumtay Türbesi, Amasya Beylerbeyi Emir Seyfeddin Torumtay tarafından 1266-1267’de yaptırılmıştır. Cami, medrese ve mezar odası ile kapalı bir külliye şeklindedir. Caminin yanında bulunan kümbet, mavi renkte çinilerle süslendiğinden Gök medrese adını almıştır. Sadece kesme taş mimarisi olgun nispetleri ve süslemeleri bakımından Anadolu’da eyvan biçimli portalı olan bir camidir. Kapısında II. Abdülhamid’in yaptırdığı onarım yazıtı bulunmaktadır. Ağaç işçiliğinin emsalsiz örneği olan kapısı Amasya Müzesinde sergilenmektedir.

Amasya Müzesi 22 Mart 1977 de bugünkü modern binasına taşınmış; tüm eserler kronolojik sıraya göre teşhir edilecek içimde 1980'de hizmete açılmıştır. 11 ayrı medeniyete ait arkeolojik, etnografik, sikke, mühür, el yazması ve mumya olmak üzere yaklaşık yirmi dört bin civarında eseri ile bölgenin en modern ve en zengin müzesidir.  Üç katlı olarak yapılan müzede Sultan I. Mesut Türbesi içerisinde 6 adet İlhanlı Dönemine ait mumya teşhir edilmektedir. Müzede sergilenen, Amasya merkez Doğantepe Beldesi'ndeki bir höyükte 1962 yılında tesadüfen bulunmuş "Amasya Heykelciği"  diğer adıyla "Hitit Fırtına Tanrısı Teşup" olarak tanınan eser, dünya arkeolojisinin ünlü eserlerindendir.

14. yy.’da hüküm sürmüş İlhanlı dönemi şahsiyetlerinden Anadolu Nazırı Şehzade Cumudar, Amasya Emiri İşbuğa Noyin, İzzettin Mehmet Pervane Bey, hanımı, erkek ve kız çocuklarına ait mumyalar Amasya Müzesinin nadide eserlerindendir.

Burmalı Minare Cami, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Gıyaseddin II. Keyhüsrev’in Veziri Necmeddin Ferruh ve kardeşi Haznedar Yusuf tarafından 1237-1247 yılları arasında yaptırıldığı sanılan cami deprem ve yangınlarda zarar görmüş, birkaç kez onarılmıştır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, minaresinin ahşap ve isminin de Mahkeme Camisi olduğundan söz etmiştir. 1730 yılındaki büyük yangında, yanan caminin ahşap minaresi, bu defa taştan burmalı olarak yapılmış ve cami de ismini minaresinden almıştır. 1939 depreminde de büyük zarar gören cami 1958 yılında yeniden onarım geçirmiştir.

Sultan II. Bayezid Külliyesi, Sultan II. Bayezid adına 1485-86 yılında yaptırılmış; cami, medrese, imaret türbe ve şadırvandan oluşmaktadır. İki minareli, L planlı cami mimarisinin gelişmiş son örneğidir. Batıda medrese, doğuda imaret ve konukevi vardır. Her iki minare hizasında bulunan yaşlı çınar ağaçlarının külliye ile yaşıt olduğu tahmin edilmektedir. Bahçesindeki 400 – 500 yaşlarındaki ağaçlar tarihe tanıklık etmektedirler.

Nehir boyunca doğuya doğru ilerleyince önce birçok kez yeniden inşa edilmiş Gümüşlü Camisini ve sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı’nın temellerini attığı 12 Haziran 1919 tarihli Amasya Kongresi anısına yapılan dev Atatürk heykelini görüyoruz.

Aynı istikamette yürüyüşünüzü sürdürdüğünüzde ise Amasya’da rastlayacağınız en ilginç yapılardan biri olan Bimarhane’nin önünden geçersiniz. Bina, 1309 yılında İlhanlılar tarafından darüşşifa ya da akıl hastalıkları hastanesi olarak kullanılmak üzere yapılmış. Giriş kapısının çevresindeki oyma işçiliği kesinlikle sanatının en iyileri arasında sayılıyor. Az ileride 1468 yılında Sultan II. Beyazıt’ın oğlunun lalası için yapılmış sevimli Mehmet Paşa camisini, hemen yanında hala hizmet veren 15. yüzyıla ait Mustafa Bey Hamamını görüyoruz. Künç Köprüsü’nü geçip nehrin kuzeyine doğru yürüdüğünüzde 1488 yılında Sultan II. Beyazıt’ın Kapıağası Hüseyin Ağa için inşa edilen, sekizgen planlı, sıra dışı Büyük Ağa Medresesine ulaşıyorsunuz.

Hazeranlar Konağı, Hatuniye Mahallesinde Yalı boyu evleri dizisindeki en güzel konak olan Hazeranlar Konağı Osmanlı döneminin zarif sivil mimari örneklerinden birisidir. Konak, Defterdar Hasan Talat Efendi tarafından kız kardeşi Hazeran Hanım adına 1872 yılında yaptırılmıştır. Çift kanatlı selamlık kapısından alçak tavanlı bir mekâna girilir. Dört köşede birer oda ve odaların arasında orta sofanın uzantıları eyvanlar yer alır. Batı eyvanlarını giriş kata bağlayan sade korkuluklu ahşap merdivenler işgal eder. Katlarda oturma ve yatak odaları, avlu, kahve odası, ocaklı oda, ebeveyn ve selamlık odaları ile hela sofa etrafında yer almaktadır.

Kral Kaya Mezarlarına ulaşmak için nehrin kuzey kıyısında yer alan Hatuniye Mahallesi’nden yukarı çıkmak gerekiyor. Amasya Kalesi eteklerinde düz bir duvar misali dikine uzanan kalker kayalara oyularak yapılmış mezarlar, çevreleri oyularak ana blok kayadan tamamen ayrılmış ve kaya bloklarına merdivenlerle bağlanmış. Vadi içerisinde irili ufaklı toplam 18 adet kaya mezarı bulunmaktadır. Amasya’da doğan ünlü coğrafyacı Strabon’un (M.Ö. 63-M.S. 5) verdiği bilgiye göre kaya mezarları Pontus krallarına aittir.

Kral Kaya Mezarlarının en iyi işlenmiş ve Hristiyanlık döneminde de işlevini sürdürmüş Aynalı Mağara (Kaya Mezarı) dır. Tonoz kısmında 6′sı sağda, 6′sı solda olmak üzere 12 havari tasviri ile kuzey ve güney duvarlarında bir takım kadınlı erkekli figürler, doğu cephesinde İsa, Meryem ve Yoannes’ten oluşan bir kompozisyon bulunmaktadır.

 

Amasya ya da Harşena Kalesi, denizden 700 Yeşilırmak’tan ise 300 m yüksekte kaya üzerine inşa edilmiştir. Pontus Kralı Mithridates ya da kumandan Karsan veya Harsana tarafından yaptırılmıştır. Belki de bunun için Harşana / Harşena ismini almıştır. Kalenin tepe bölümü kesme, sur duvarları moloz taşlardan yapılmış olup, Yeşilırmak’ın kıyısına kadar 8 müdafaa kademesine sahiptir. Kalede Cilanbolu denilen ve kalenin orta yerinde giriş kapısının hizasında yüksekçe bir yerden kayaya oyulmuş 150 basamakla aşağıya inilen 8 metre çapında dehliz vardır. Sarnıçlar, su depoları, eteklerinde Osmanlı dönemine ait hamam kalıntıları ve kayaya oyulmuş Pontus Kral Mezarları bulunmaktadır. Roma Dönemine ait sikkelerde, şehir surlarının Iris Nehri’nden uçurumun zirvesindeki sitadele doğru yükseldiği görülür. MS 224 yılında basılmış olan bronz sikkenin ön yüzünde İmparator Severus Alexander’in (MS 222-235) portresi yer alır. Sikkenin arka yüzünde ise Harşena Kalesi ve Kızlar Sarayı’nın kente bakan yüzü kabartma olarak resmedilmiştir.

2488
Yorum yap


Hüsamettin Akçay
Diğer yazıları
PASİFİKTE CENNETTEN BİR KÖŞE : HAWAİİ 13.08.2020 tarihinde yayınlandı ve 3205 kez okundu.
İÇ EGE’DE BİR YANIK ÜLKE: KULA 13.08.2020 tarihinde yayınlandı ve 7160 kez okundu.
BREZİLYA-ARJANTİN-PARAGUAY ÜÇGENİNDE BİR DOĞA HARİKASI; IGUAZÚ 23.08.2020 tarihinde yayınlandı ve 4166 kez okundu.
ANADOLU’DA BİR DOĞA MUCİZESİ… KAPADOKYA... 30.08.2020 tarihinde yayınlandı ve 3713 kez okundu.
TUNCA KIYISINDA TARİHİN AKIŞI 13.12.2020 tarihinde yayınlandı ve 2584 kez okundu.
MİSSİSİPİ DELTASINDA FRANKOFON AMERİKALI; NEW ORLEANS 09.02.2021 tarihinde yayınlandı ve 2134 kez okundu.
SONBAHAR’DA KUZEYDOĞU ANADOLU’YU KEŞFETMEK 1 -ERZURUM 07.05.2021 tarihinde yayınlandı ve 2427 kez okundu.
CENNET YURDUM KUZEYDOĞU ANADOLU-2 ARTVİN 03.08.2021 tarihinde yayınlandı ve 2345 kez okundu.
KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI-KASTAMONU1 11.10.2021 tarihinde yayınlandı ve 5171 kez okundu.
DÜNYA'NIN AKCİĞERİNE YOLCULUK: AMAZON TURU 16.11.2021 tarihinde yayınlandı ve 2938 kez okundu.
ANADOLU KÜLTÜR POTASINDA BİR HAYALET ŞEHİR: ANİ 13.01.2022 tarihinde yayınlandı ve 2574 kez okundu.
TUR ABDİN, SÜRYANİLER VE ŞARAP 17.05.2022 tarihinde yayınlandı ve 2826 kez okundu.